4.Gün:Potsdam ve Nikolaiviertel
Gezi Tarihi: TEMMUZ.2017
Güne kapalı bir hava ile başlıyoruz. Açıkçası bu biraz canımızı sıkıyor. Bugün tüm günümüzü Potsdam’a ayıracağız. Akşam dönüşte de yemek sonrası, otelimize çok yakın olan eski bir mahalleye Nikolaiviertel’e uğrayacağız.
Fotoğraflarla dolu yazımıza haydi başlayalım, iyi okumalar!
4.Gün programı:
❈Potsdam (Eski Şehir ve Park Sanssouci)
❈Nikolaiviertel
Berlin’e geliyorsanız, en azından yarım gününüzü Potsdam’a mutlaka ayırın. Yarım günde Potsdam merkez ve müzeleri gezebilirsiniz. Eğer Sanssouci Park’a gidecekseniz merkez ve park bir gününüzü alır. Biz, birazdan anlatacağım üzere otelden 9:30’da ayrıldık ve 19:00’da Alexanderplatz tren istasyonuna geri geldik.
Potsdam. Brandenburg eyaletinin başkenti olup, Almanya’nın kuzeydoğusunda yer alır. Prusya Krallarının eski residansı olarak bilinir. Tarihte Prusya İmparatorluğu’nun da başkentliğini yapan Potsdam, sonradan bu ünvanı Berlin’e kaptırmış. Kültürel ve doğal güzellikleri bakımından oldukça zengindir. Havel Nehri yanına kurulmuştur. 20’den fazla göl ile çevrilidir. Şehir meşhur Potsdam Konferansı ile de tanınıyor. 17.Temmuz ile 2.Ağustos.1945 arasında ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya’nın katılımıyla gerçekleşen bu konferans ile devletler arası görüş farklılıkları iyice su yüzüne çıkıyor ve dünyanın bloklaşmasına belki de ilk adım atılıyor.
Potsdam bir mimari cenneti. Şehirdeki tüm detaylar, görenleri kıskandıracak kadar şatafatlı. Potsdam ile çok daha geniş bilgiye resmi Potsdam internet sitesinden edinebilirsiniz.
Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi; Berlin veya herhangi bir yer olsun, bir yerden başka bir yere ulaşım için “Google Maps” eliniz ayağınız olacak. Günlük planlarınızı yaparken, aniden fikir değiştirip başka bir noktaya gitmek istediğinizde mutlaka başvuracağınız bir kaynak. özellikle, Berlin’deki ulaşım ağlarının saatleri ile o kadar uyumlu ki, dakikalarda sapma neredeyse sıfır. Hatta, Potsdam’da Sanssouci sarayı bahçesi o kadar geniş ki, burada bile belli başlı yapıları bulmak için kullandık. Bu bakımdan, mutlaka ama mutlaka “Google Maps”i kullanın.
Potsdam’a gitmeden önce; android telefonlar için Google Play’den “Potsdam Map and Walks” , iOS için iTunes App Store ‘dan “Travel Articles, City Maps and Walking Tours” uygulamalarını yürüyüş rotalarında görülecek yerle için yükleyin. Çok yardımını göreceksiniz.
Berlin’den Potsdam’a S7 veya RE1 ile ulaşabilirsiniz. S7 treni Potsdam’da kalır ama banliyö hattı olan RE1 daha ileriye gidiyor. Eğer Potsdam Merkez’de değilde 1 durak sonra inerseniz, 10 dakika yürüyerek Sanssouci Park’ın Batı kanadındaki Yeni Saray’dan parkı gezmeye başlar, sonrasında Potsdam Merkeze yönelebilirsiniz.
Potsdam, Berlin ulaşım tarifesinde uzak bölgede C tarifesinde yer alıyor. Biz ABC tarifeli Berlin Welcome Card seçtiğimizden, Potsdam’a giderken hiçbir ücret ödemediğimiz gibi Potsdam’daki toplu ulaşım ağıdan da yararlandık. Ayrıca bu kartla Park Sanssouci ve müzelerden indirimli faydalanabilirsiniz.
Hava durumunu mutlaka hergün ve özellikle dışarı çıkmadan önce akıllı telefonunuzdan sorgulatın. Berlin’de hava sabah kapalı veya yağmurlu iken, öğleden sonra güneş bastırabiliyor. Bu ve benzeri faydalı bilgileri; “6 Günde Berlin: Faydalı Bilgiler ve Günlük Program” yazımda bulabilirsiniz.
Öğle vaktinizi Sanssouci Park’ta geçirecekseniz; atıştırmalıklarınızı, tostunuzu ve özellikle suyunuzu yanınızda götürmelisiniz. Park içersinde büfe yok. Hava da açık olacak, bol bol yürüyeceksiniz. Parkın 300 hektar olduğunu belirtelim, belki büyüklüğü kafanızda canlandırmak istersiniz.
Kahvaltı öncesi; sırt çantamızı hazırlıyoruz. Hava kapalı ve hafif yağışlı olduğundan, uzun kollu bir gömlek giyme ihityacı hissettim. Ama Potsdam’a vardığımızda hava öyle açtı, güneş öyle yaktı ki yanıma aldığım tişörtü giymek durumunda kaldım. Bu bakımdan, eğer Temmuz ayında gidiyorsanız havaya aldanmayaın.
Saat 09:30’da konakladığımız Titanic Comfort Mitte’den ayrılıyoruz. Çıkarken, Google Maps’den gideceğimiz son nokta Potsdam için rota sorgulatıyoruz. Berlin’de ulaşım ağı geniş olduğundan size mutlaka 3-4 seçenek sunar Google Maps. Bize o an için uyan rotayı uyguluyoruz. 3 dakikada Spittelmarkt metro istasyonunda oluyoruz. U2 hattı ile saat 09:48’de Berlin Zoologischer Garten (Alexanderplatz ‘ın ters yönünde) metro durağında inip, S-Bahn istasyonuna 1 dakika kadar yürüyoruz. Buradan, S7 veya RE1 hat numaralı trene binerek, 1 saatte Potsdam Merkez Tren İstasyonunda oluyoruz. Tren yolculuğu esnasında Berlin’nin banliyölerinden geçiyoruz. Her yer yemyeşil, hava taze. Trende ağırlık Potsdam’a giden yolcular var. Yine bir ilkokul öğrenci grubu var trende. nedense neredeyse tüm müzelerde ve tarihi yerlerde büyüklü, küçüklü bu tip öğrenci grupları ile hep karşılaştık.
Berlin banliyölerinden Wannsee Kasabası’nda iki adet göl var. Öncesinde araştırdığımızda doğa harikası olarak methini okumuştuk. Burada inip gölde tekne turuna katılabilir veya yürüyüşler yapabilirsiniz. Ancak biz Potsdam’a odaklandığımızdan yolumuza devam ediyoruz. Etrafımızda irili ufaklı, bahçeli tek katlı evler var. Hepsi de şirin mi şirin. Toplamda 1 saat 10 dakikalık yolculuk sonunda, saat 10:40’da Potsdam Hbf ‘da oluyoruz. Hava oldukça kapalı, ancak yağış yok. Tren istasyonu turizm danışmadan Potsdam haritası edinip, merkezin yolunu soruyoruz. Potsdam’ı yürüyerek keşfedeceğiz. İsteyenler, Berlin’de olduğu gibi bisiklet de kiralayabilir. Tren istasyonundan Uzun Köprü’yü geçerek 10 dakikada Eski Meydan’a varıyoruz. Saatlerimiz 10:50.
Eski Meydan (Alter Markt): Tren istasyonun’dan Uzun köprü’ye (Langen Brücke) yöneliyoruz. Köprüyü geçince sağdaki ilk yoldan Eski Meydan’a giriyoruz.


Eski Meydan’da Barberini Müzesi, Altes Rathaus (günümüzde Potsdam Müzesi) ve St.Nikolas Kilisesi yer almakta. Ayrıca, Brandenburg Eyalet Meclisi yer almaktadır. Eski Meydanı panaromik olarak geziyoruz. Esas hedefimiz Sanssouci Park.

1771-1772 yılları arasında inşa edilen Barberini Sarayı, Nisan 1945’te yapılan hava saldırısı sırasında büyük hasar gördü ve 1948’de yıkıldı. Eski Meydan’daki boş alan, daha sonra küçük bir park, park alanı ve 1994’ten 2006’ya kadar yerel Hans Otto Tiyatrosunun performans mekanı oldu. 2013 yılından 2016 yılına kadar yapı, tarihi cephesiyle modern bir iç mekanla tasarlanmış bir sanat müzesi olarak yeniden inşa edilmiştir. Ocak 2017’de kapılarını açmıştır.
- Potsdam Müzesi ve Altes Rathaus (Eski Belediye Binası)
Potsdam Müzesi ve Altes Rathaus , 2012 yılından bu yana tarihi merkezinde yer alan, etkinlik odaklı bir şehir müzesidir. Etkileyici müze binasında şehrin kültür ve tarihiyle ilgili çeşitli objeler sergilenmektedir. Daimi sergisi “Potsdam. Bir şehir geçmişi yaratıyor “da ziyaretçiler kentin yüzyıllar boyunca nasıl değiştiğini yaşarlar. Altes Rathaus‘un kubbesinde Olympos’a saldırdığı için Zeus tarafından gök kubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılan Atlas’ın heykeli bulunuyor.
- St.Nikolas Kilisesi
St. Nicholas Kilisesi, Eski meydan’da yer alan protestan kilisesidir. Neo-klasik tarzdaki kilise 1830-1837 yıllarında Karl Friedrich Schinkel tarafından tasarlanmıştır. 77 metrelik yüksek binanın tambur kubbesi, 1843-1850 yılları arasında inşa edildi. II.Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru hava saldırısı sırasında vuruldu ve daha sonra Sovyet topçu saldırısı sonucu çıkan yangında ağır hasar gördü. Uzun yıllar süren restorasyon sonrasında kilise, 1981’de ziyarete açılmıştır. Burada konserler de verilmektedir. Ayrıca kilisenin önünde bir de dikilitaş vardır.
- Brandenburg Şehir Sarayı – Fortuna Portalı
Brandenburg Şehir Sarayı, 1598’den 2012’ye kadar birçok kez çeşitli nedenlerle yıkılıp, restore edilmiştir. Bugünkü hali ile Brandenburg Eyalet Meclisi’ni de içeren şehir sarayıdır. Fortuna Portalı, eskiden saray avlusuna açılan kapı olup, aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir.
Potsdam sokaklarında yürümek keyif veriyor. Her bir sokak yeni sürprizlere açılıyor. Saatlerimiz 11:05’i gösterirken, Eski Meydan’dan ayrılmıştık ki, karşımıza Güreşçi Sütunu (Ringer Collonade) çıkıverdi.
- Güreşçi Sütunu
Eski kalenin kalan orijinal parçalarından Güreşçi Sütunu çok eskiden sarayın parkı olan alanda sergilenmektedir. Merkeze doğru, yürümeye devam ediyoruz. Yol üstünde Potsdam Film Müzesi‘ni görüyoruz.
- Filmmuseum Potsdam
1685 yılında bir botanik bahçe olarak inşa edilen kraliyet ahırları, şehirdeki en eski yapı olup, günümüzde Almanya’nın en eski Film Müzesi‘ne ev sahipliği yapmaktadır. Eski film ekipmanlarını ve ünlü Alman filmlerinde kullanılmış aksesuarları görebilirsiniz.
Merkez’e girmeden önce kısa yürüyüş mesafesinde olan ve Havel Nehri kıyısında bulunan, dışarıdan camii görünümlü tasarımı ile uzaktan hemen ilgimizi çeken Buhar Üretim Binası (Dampfmaschinenhaus)’na varıyoruz. Saatlerimiz 11:30 ‘u gösteriyor.

Potsdam’ın en egzotik yapılardan biridir. Neustädter Havelbucht’ta nehir kenarında kurulan buhar üretim istasyonu mağrip cami tarzında; 1841 – 1843 yılları arasında Friedrich Wilhelm IV’ün talebi üzerine inşa edilmiştir. Kral Potsdam’da niteliksiz yapı istemediğinden, 1001 gece masallarındaki mağrip cami tasarımı kullanılmış. Bir zamanlar Havel’in suyunu, Park Sanssouci’deki fıskiye sistemlerine pompalıyordu. Minare esasen baca işlevi görmüştür. Günümüzde ise sadece özel günlerde açıktır.
Buradan Potsdam merkeze doğru yöneliyoruz. Saatlerimiz 11:45’i gösteriyor. Luisenplatz’dan Brandenburg Kapısını geçeceğiz. Brandenburger Straße boyunca yürüyecek, Nauener Kapısı ile St.Peter ve Paul Kilisesi’ni göreceğiz. Sonrasında ise Sanssouci Sarayı ve parkına gitmek için otobüse bineceğiz.
- Luisenplatz’dan Brandenburg Kapısı

Brandenburg Kapısı’nın en önemli özelliği, iki yüzeyinin iki farklı mimar tarafından tasarlanması ve tamamen birbirinden farklı olmasıdır. Şehir tarafından ve meydan tarafından kapıya bakarsanız aradaki farkı görebilirsiniz. Kapının bulunduğu cadde boyunca pek çok gösterişli barok yapı sıralanmıştır. Brandenburg kapısından başlayıp St.Peter ve Paul Kilisesi’ne kadar devam eden cadde Brandenburg Straße. Bu caddede kafeler, restoranlar, alışveriş yapabileceğiniz mağazalar yer almaktadır.
Caddenin sonuna doğru bir pastanede oturup, hem kahvemizi içip yorgunluğumuzu attık. Hem de açlığımızı dindirdik. Saatlerimiz 12:20’yi gösterirken yeniden yola koyuluyoruz. Potsdam’ın tarih kokan sokaklarında ilerliyoruz. Etrafta turistler, öğrenci grupları var.


İngiliz gotik mimarisi ile Neuener Kapısı ve Bizans tarzı mimarisi, İtalyan tarzı kulesi ile Katolik Aziz Peter ve Paul Kilisesi‘ni de gördükten sonra; otobüs durağından 695 numaralı otobüse Berlin Welcome kartımızı göstererek biniyor ve Sanssouci Parkına 10 dakikada varıyoruz. Etraf yeşillikler içersinde. Sessiz ve sakin.
Saatlerimiz 13:10’u göstermekte. Bu arada hava günlük güneşlik oluveriyor. Kapalı kasvetli hava yerini, bol güneşe bırakıyor. Sanssouci Park’taki Sanssouci Sarayı ve park içersindeki tarihi yapılara girmek için Sanssouci+ biletini Berlin Welcome kart ile (%20 indirimli) 15,20 Euro’ya alıyoruz. 3 Euro’da resim çekimi için veriyoruz. Resim çekimi için bileklerimize takmamız için kırmızı kartondan bileklik veriyorlar, takıyoruz.
Sanssouci Park
Potsdam sarayları ve bahçeleri ile 1990 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer almaktadır. Sanssouci Park muhteşem peyzajlı bahçeler içerisinde mimari olarak tasarlanmış tarihi sarayları ve yapıları barındırır. Orman içerisindeki patikalarda ilerlerken aniden önünüze çıkacak yapılar sizi hayrete düşürecek. Görmeden geçilmeyecek bir yer burası. Bahçelerden sarayları, saraylardan bahçeleri izlemek ise ayrı bir keyif veriyor. Sanssouci tarihi yaşatan bir park, kendi anlamı gibi kaygısız.
Saraylar şehri Potsdam’da görülecek ilk yer hiç kuşkusuz Sanssouci Sarayı‘dır. Parktaki diğer saray ve yapıları da aşağıda tek tek anlatmaya çalışacağız.
- Sanssouci sarayı, Kuzey kanat, giriş kapısı
Sanssouci Sarayı; Hohenzollern hanedanının sarayı, Prusya Kralı Kaiser Friedrich tarafından 1745-1757 yılları arasında Georg Wenzeslaus von Knobelsdorff’a yaptırtılmıştır. Rococo tarzı yazlık saray Potsdam’ın güney aksında Bornstedt tepesinde yer alır. Hiçbir saray, Kaiser Friedrich ile bu kadar bütünleşmemiştir. Kral tasarımında bizzat bulunmuş.
Kısa bir sıra beklemeden sonra, sarayı dolaşmaya başlıyoruz. 2 büyük salonun merkezini oluşturduğu dev sarayın, sağ tarafı kralın odalarını sol tarafı ise misafirlere ait odaları barındırıyor. Saray on odadan oluşmaktadır. Odaların her biri farklı bir tarzda tasarlanmış. Yaptıracağı sarayda sanat, edebiyat ve müzikle ilgilenmek isteyen kral sarayın tüm ayrıntılarını da bu tutkusuna göre dizayn etmiş.






Çok sayıda estetik ayrıntıya sahip sarayın dış mimarisi de oldukça görkemli. Sarayın içini gezdikten sonra, bahçe kısmına çıkıyoruz. Ve bizi muhteşem bir manzara karşılıyor. Etrafı ağaçlarla çevrili fıskiyeli bir süs havuzu ve bu havuza inen merdivenler. Merdiven sanki bahçeye doğru akan bir su gibi yanlara açılarak genişliyor. Basamakları iniyor ve teraslı bahçeye varıyoruz. Bahçe Kaiser Friedrich zamanında barok tarzda yapılmış ve ilerleyen dönemlerde İtalyan sitili objeler bahçeye eklenmiş.



Bahçe ortasındaki fıskiyeli havuz, Versay sarayından esinlenerek yapılmış ve havuz etrafına da heykeller yerleştirilmiş. Bahçedeki patikalar farklı yönlere doğru gidiyor. Bir patikaya giriyor ve Sanssouci’nin tarihinde gezintiye çıkıyoruz. Etrafta çeşit çeşit bitkiler, çiçekler var. Botanik bahçesi gibi. Kimilerini kamelya yapmışlar. Kendimizi özgür bırakıyor, bir patikadan diğer patikaya geze geze dolanıyoruz. Her patika, yepyeni bir tarihe açılıyor. Patikaların etrafında heykeller, sütunlar var.



Barış kilisesi (Church of Peace); Protestan kilisesi olup, yapımını sanat ve kültür aşığı olan Prusya Kralı IV. Friederich Wilhelm istemiş. İnşası 3 yıl sürmüş ve 1848 yılında açılmasına karşın ek binaların tamamlanması 1854 yılına kadar sürmüş.

Kilise sütunlu bir bazilikaya ve 42 metre yüksekliğinde bir çan kulesine sahip. Protestan kiliseleri daha sade, katolik kiliselerinde gördüğünüz ihtişamı göremiyorsunuz. Bu kilisede IV.Friedrich ve eşi Elisabeth’in mezarları da bulunmaktadır.



Kilisenin yanındaki yapay göl kıyısındaki seyir parkında dinlendikten sonra yürüyüşümüze devam ediyoruz. Yol üstünde misafir odaları olarak da çevirebileceğimiz New Chambers’ı görüyoruz.
Misafir Odaları (New Chambers); sarayın hemen yanında kral ve kraliçenin seçkin konuklarını ağırlaması için yapılmıştır. Misafir odaları, dört tören salonu ve yedi özel süitten oluşur. Rokoko stili ile donatılmıştır.
- Misafir Sarayı (New Chambers) ve arkada Tarihi Yel Değirmeni
Yürümeye 5 dakika kadar daha devam ediyor ve ağaçların arasında bir meydanın ortasında saklanmış muhteşem bir yapıyla karşılaşıyoruz. Çin Çay Evi… Yaklaştıkça Çinli figürler, altın palmiyeler ilk başta gözümüze çarpıyor. İçeri girdiğimizde etkileyici bir görsel şölen bizi karşılıyor. Çay içen kadınlı-erkekli figürler, heykeller…
- Çin Çay Evi
Çin Çay Evi (Chinese House); 18. yy.’da tüm Avrupa’daki kraliyet kültürünü belirgin bir biçimde etkileyen Çin modasını etkileyici bir biçimde göstermektedir.
Yarım saatlik bir yürüyüşle saat 16:00’da Sanssouci Park’ın diğer bir ucunda parkın bence önemli ikinci sarayı Yeni Saray’a (Neues Palais) varıyoruz. Burasını gezmek için ayrı bilet almamız gerekiyor. 8 Euro vererek giriş biletini alıyoruz.

Muhteşem odaları ve salonlarında üst düzey misafirlere konaklama ve eğlenceler sunulmuş. Ancak kralın kendisi bu sarayda neredeyse hiç oturmamış. 200 adet saray odasından yaklaşık 60 adedi ziyarete açıktır. Bizde salonlardan odalara katları geziyoruz.



20.000 mineral ve fosile sahip Mağara Salonu (Grotten saal) şimdiye kadar gördüğümüz en ilginç salonlardan biriydi.





Odalar pahalı mobilyalar, porselenler, el sanatı eserleri ve 18. yüzyıl yağlı boya tabloları ile çok değerli antikalar ile döşenmiş. Güney kanadında, saray tiyatrosu yer almaktadır.
Saat 17:00’ye doğru Yeni Saray’a veda ediyoruz.
Geri dönüş yolunda Botanik Bahçesi‘ni de görüyoruz.


Tarihi Yel Değirmeni; 1787-1791 yılları arasında yapılan Alman stili rüzgar değirmenidir. Değirmende bir seyir terası ve kafe de bulunur.
1945 yılında bir yangına kurban giden değirmen, 1993 yılında tekrardan aslına uygun yapılmıştır. Bu değirmenin bilinen bir de hikayesi var.
Berlin’de Hakimler Var! der değirmenci. Prusya Kralı II. Frederick, Potsdam ormanlarında gezinirken güzel ve yüksek bir tepeye rastlar. Bu tepeye görkemli bir saray yaptırmaya karar verir. Fakat tepede eski bir değirmen de bulunmaktadır. Kral değirmeni satın alarak saray hayalini gerçekleştirmek ister. Fakat değirmenin sahibi satışa razı değildir.
Kral Büyük Frederick ihtiyar değirmenciyi satışa ikna etmek için, önce değirmene değerinin kat kat üstünde, bir bedel ödemeyi teklif eder. Değirmenci, “Hayır, değirmenim satılık değil, bu benim tek geçim kaynağım. Burası bana büyük babamdan ve babamdan miras kaldı. Ben de bu değirmeni oğluma, ve torunlarıma bırakacağım ” der. Kral bu cevaba kızar ve “ Sen benim Prusya Kralı olduğumu bilmiyor musun?” diye sorar.“ Biliyorum, biliyorum” der değirmenci , “Sen de benim bu değirmenin tapulu sahibi olduğumu biliyor musun?” diye anlamlı bir cevap verir. Kral çok öfkelenir. ”Senin tapulu mülkün de olsa, ben burayı zorla alacağım. Bakalım o zaman ne yapacaksın?” der. Değirmenci başını kaldırır ve atının üzerinde bütün ihtişamı ile duran Kral’a, sükunet içinde “Sen kralsın ama, Berlin’de hakimler var” der. Ve kralın teklifini sert sözlerle reddeder. Neticede, ihtiyar değirmenci değirmenini satmaz ve kralda değirmeni zorla alamaz. Değirmenin hemen yanına sarayını yaptırmak zorunda kalır. Günümüzde tepenin bulunduğu yerde büyük bir saray ve değirmen hala adaletin timsali olarak yan yana durmaktadırlar.
Saatlerimiz 17:20’yi gösterirken Sanssouci Park’tan Potsdam tren istasyonuna hareket ediyoruz. 614 numaralı otobüs ile 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Potsdam tren istasyonunda oluyoruz. 18:00 ‘de S7 trenine biniyor ve saat 18:50’de Alexanderplatz istasyonunda iniyoruz.
Alexnaderplatz’daki çok katlı alışveriş merkezi olan Galeria Kaufhof’a giriyoruz. Katları dolaştıktan sonra en üst kattaki restoran bölümüne geçiyoruz. Bugün epeyce yürüdük ve açıktık. Yemek vakti geldi. Dinea Kafe-Restorant’ta açık büfe tabağımızı hazırlıyor ve yemeğimizi yiyoruz. Sebze tabağı kilosu 21 Euro’dan, 0,5’lik Cola’da 3,10 Euro’dan fiyatlanıyor. Galeria Kaufhof’tan çıkmadan önce giriş katındaki marketten çikolatalarımızı alıyoruz. Farklı farklı birçok markanın, çeşit çeşitli çikolatası satılıyor. Türkiye’de Ülker, Eti, Nestle, Alpella, Torku, Saray biliriz. Almanya’da sadece bu alışveriş merkezinde neredeyse bir katı çikolata. Gerisini siz düşünün artık. 100 gr çikolatalar 3 ile 5 Euro arasında değişiyor. El yapı özel spesiyaller ise 10 Euro’ya kadar çıkmakta.
Galeria Kaufhof’tan çıkıp, hemen yakındaki Urania Dünya Saati’ni görmeye gidiyoruz.

Saatlerimiz 20:20’yi gösterirken, Alexanderplatz-Rotes Rathaus üzerinden Nikolaiviertel’e doğru yol alıyoruz.
Nikolaiviertel’in tarihi 1230’lu yıllara dayanır. Spree Nehri üzerinde 1237’de Berlin kuruldu. Aziz Nicholas Kilisesi, kentin en eski ayakta kalan binası ve Berlin’in ilk kilisesidir. 1230 yılında inşa edilmiştir. Nikolaiviertel Bölgesi her zaman Berlin’in tarihi merkezi olmuştur.





Efsaneye göre at sırtında ejderhayı öldüren Saint George, prensesi canavardan kurtarmakla kalmayıp bütün bir şehri de kurtarmıştır. Heykeltıraş August Kiss tarafından 1802 ile 1865 yılları arasında yapılan heykel turistlerin ilgi odağıdır.
Nikolaiviertel’de Aziz Nikolas Kilisesi dışında gezip görebileceğiniz Ephraim Palais (rokoko tarzı saray), Hanf Müzesi, Zille Müzesi, Knoblauchaus gibi tarihi yapıları vardır. Ayrıca, Spree Nehri kenarında konuşlanmış restoranları ve kafeleri de bulunur.
Saatlerimiz 21:00’i geçerken, otelimize varıyoruz.
Bugün oldukça yorucu geçmesine rağmen, yeni yerler görmek bizi diğer yandan da dinlendirdi.
One thought on “6 Günde Berlin:Potsdam ve Nikolaiviertel”